Dersim Hakikatı ve Soykırımı

0
281

Cihan EREN

Tarihsel geçmiş detaylı araştırılması gereken bir kondur. Hem Kürdistan tarihinin hem de bunun içinde büyük Dersîm bölgesindeki topluluklarının tarihinin incelenmesine fazlasıyla ihtiyaç vardır.

Bundan Kürtler için kullanılan dağ halkı nitelemesi daha çok da Dersîmliler için geçerlidir. Sert ve inatçı tabiatları, kendine güvenli oluşları, köklerine bağlı olmaları, kapitalist çağ hariç hiç bir çağın egemen modernitesine tabi olmamaları, haklarında yapılmış tüm araştırmaların ortak vurgusudur.

Kemalistlerin 1920’lerden itibaren fark edip raporlarına işledikleri ve yapacakları katliama gerekçe gösterdikleri kültür ve kişilik özünde Kürt halk kimliği ve kişiliği olan özellikler olup, yukarıda kısaca hatırlattığımız Dersîm kişiliğini ve kültürünün tarihsel gücünün de itirafıdır.

İbni Haldun’un meşhur deyimi ile coğrafya kaderdir. Yani bir toplumun kimlik ve kişiliğinin oluşumunu belirleyen temel dış etken coğrafyasıdır. Coğrafyanın insan kimlik ve kişiliğindeki etkisi kapitalist modern çağda azalmış da olsa bu gerçeklik değişmemiştir.

Kapitalist çağdaki insan kişiliğine toplumsal anlamda kişilik denilmeyeceğini, kapitalist modernite kişiliğinin, kişiliksizlik olduğu bir çok bilim insanının da ortak görüşüdür. Kapitalist çağın insana dayattığı şey toplumsal olan kişiliğe karşı savaş halidir.

Bir toplumun ve bireyin kimlik ve kişiliği etnik ve inançsal olmak üzere iki tarihsel kültür özeliğinin eseri olarak şekillenmektedir. İdeolojiler de öz olarak bu iki kültürü içinde bulunulan zaman ve mekana göre eğiterek biçimlendirmeye çalışırlar.

Dersîm Toplumu Ve Kültürü İçin Kısa Bir Tarihsel Çerçeve

Dersîm; Reya Heq-Alevilik ve Kırmanciki lehçesinin yoğun konuşulması özgünlüğünün günceldeki ifadesidir. Bu kültürel kimliğin Hurrilerden bu yana Kürt kabile ve aşiretlerinin yerleştiği başlıca yer olmasından kaynaklanma ihtimali kesine yakındır. Yapılmış az sayıdaki araştırma da bu görüşü desteklemektedir. Hurrice ve Kirmanckî ilişkisi araştırmacıların da dikkatini çekmiştir. Yine Mazgirt’te bir Hurri kalesinin olduğu bilinmektedir. Demek ki Dersîm en az dört bin yıldır Kürt kabile ve aşiretlerinin yaşadığı bir alandır.

Asur saldırıları gelişince Kürdistan ovalarında yaşayan kabile ve aşiretlerin dağlara çekildiği belgelidir. Asurların tarihte bilinen ilk bilinçli ve sistemli ‘tehcir’ uygulayıcıları olduğu konusunda da yaygın bir görüş vardır. Büyük olasılıkla bu süreçte de hem bu gün TC’nin Tunceli dediği hem de Alevi Kürtlerin büyük Dersîm dediği alana kabile ve aşiretler sığınmıştır. Benzer bir durum Roma-Sasani savaşları döneminde de yaşanmıştır. Sasani döneminde bugün Rojhılat-Başur arasında sınır haline getirilmiş Zagros dağlarından büyük Dersîm denilen Tunceli, Elazığ, Erzincan ve Bingöl’ün tamamı, Sivas, Malatya ve Erzurum’un bir bölümünü içeren bölgeye sürekli geliş ve gidişler olmuştur. Örneğin bu gün Goran aşiretleri adıyla bildiğimiz ve Rojhılat’da yaşayan topluluğun daha önce Dersîm, Malatya ve Sivas’ta yerleşik olduğunu ileri süren görüşler vardır. Goranların Yaresan inancına sahip oldukları bilinmektedir. Bu geliş ve gidiş hakkında Kurmeşan aşireti- Kırmanaşan, Şewaqilerin Şikak ile ilişikleri de dikkate değer hususlar olmaktadır. Yavuz dönemindeki Alevi katliamından sonra Yaresanların Bakurdaki Alevi coğrafyasına heyetler göndermesi, Seyit Rıza’nın, Yaresanlar içinde ermiş bir Pîr olarak kabul görmesi, yakın tarihte de ilişkilerin sürmüş olduğunu göstermektedir. Tarihsel geçmiş detaylı araştırılması gereken bir kondur. Hem Kürdistan tarihinin hem de bunun içinde büyük Dersîm bölgesindeki topluluklarının tarihinin incelenmesine fazlasıyla ihtiyaç vardır.

Tarihsel Araştırmalar, Derinleştirilerek Sürdürülmelidir

Tarihsel geçmiş detaylı araştırılması gereken bir kondur. Hem Kürdistan tarihinin hem de bunun içinde büyük Dersîm bölgesindeki topluluklarının tarihinin incelenmesine fazlasıyla ihtiyaç vardır. Son yıllarda Dersîmli kimi aydın ve entelektüellerin (Munzur Çem, Erdoğan Yalgın, Erdal Gezik, Dılşa Deniz vd…) inanç merkezli kimi çalışmaları olmuşsa da bunlar, eksik ve dar çalışmalardır. Bölgenin kadim tarihi aydınlatmayı beklemektedir.

Saldırganların savaşlarda modern teknolojik silahlar kullanmadıkları dönemlerde dağlar topluluklar için çok daha fazla korunaklı yerleşim mekanlarıdır. Kabile ve aşiretler geçmişte oldukça bilinçli bir biçimde dağları korunaklı olduğu için barınılan yer olarak seçmiştir. Modern silah tekniğinin henüz yaygınlaşmadığı dönemlerde tarıma ve hayvancılığa imkan sunan derin vadilerini yüksek dağların çevirdiği bölgeler, temel yerleşim alanı olarak seçilmiştir. Bu özellikteki Zagroslar ve Dersîm dağları binlerce yıl bu işlevi görmüştür. Tıpkı bu gün gerilla için korunak oldukları gibi. Kabile ve aşiretlerin Dersîm’e dağları için gelindiğini, öz savunma olanakları ileri düzeyde olduğu için kaldıklarını adım başı ziyaret seçtikleri dağ başlarını ve kutsal çeşme, ağaç ve taşlarından da anlayabiliriz. Aynen Dersîm gibi olan Şaho ve Dalaho dağları da Yaresanlara aynı imkanları verdiği için kutsal kabul edilmektedir. Bu nedenle Rojhılat’da da benzer bir kültür Yaresan kimliği ile oluşmuştur.

Dersim, “Dağ Halkının“ Ana Merkezidir

Bundan dolayı Kürtler için kullanılan „dağ halkı“ nitelemesi daha çok da Dersîmliler için geçerlidir. Sert ve inatçı tabiatları, kendine güvenli oluşları, köklerine bağlı olmaları, kapitalist çağ hariç hiç bir çağın egemen modernitesine tabi olmamaları, haklarında yapılmış tüm araştırmaların ortak vurgusudur. İşte bu alana yerleşmiş kabile ve aşiretler hakkında ilk etapta göze çarpan bu kültürel, sosyolojik ve psikolojik durum esasta coğrafik nedenlerden kaynaklanmaktadır.

Kemalistlerin 1920’lerden itibaren fark edip raporlarına işledikleri ve yapacakları katliama gerekçe gösterdikleri kültür ve kişilik özünde Kürt halk kimliği ve kişiliği olan özellikler olup, yukarıda kısaca hatırlattığımız Dersîm kişiliğini ve kültürünün tarihsel gücünün de itirafıdır. Dersîm’e tüfek, top ve uçakları kullanmadan önce hiç bir egemenin giremediğini bu nedenle de ‘Dersîm’e sefer olur zafer olmaz’ sözünün nedensiz söylenmediğini bilmek gerekir. Kemalistlerin 1920’lerden itibaren fark edip raporlarına işledikleri ve yapacakları katliama gerekçe gösterdikleri kültür ve kişilik özünde Kürt halk kimliği ve kişiliği olan özellikler olup, yukarıda kısaca hatırlattığımız Dersîm kişiliğini ve kültürünün tarihsel gücünün de itirafıdır.

Dersîm Kürdistan coğrafyasında 38’e kadar hiç bir saldırganın giremediği, ele geçiremediği bir yerdir. Bunun için Dersîm Hurrilerden bu yana soy kültürü üzerinde yürümüş, dışarıdan en az etkilenmiş, en orijinal Kürt halk kültürünü ve tarihini barındırmakta ve izlerini taşımaktadır. Reya Heq-Alevi ve ağırlıkta Kirmanckî lehçesiyle konuşulmasının nedeni budur. Bu açıdan Şengal-Hemrin-Halepçe hattındaki Ezdî-Kakai-Şebek, Loristan-İlam- Hemadan-Kirmanşan bölgelerini çevirmiş Zagrosları merkez almış Yaresanlara kültür olarak sadece benzemiyor, inanç ve aşiret yapısıyla bir çok aynı kültür değerini paylaşıyor.

Coğrafya Kader ise, Kaderimiz Elimizdedir!

İbni Haldun’un meşhur deyimi ile coğrafya kaderdir. Yani bir toplumun kimlik ve kişiliğinin oluşumunu belirleyen temel dış etken coğrafyasıdır. Coğrafyanın insan kimlik ve kişiliğindeki etkisi kapitalist modern çağda azalmış da olsa bu gerçeklik değişmemiştir. Dersîm coğrafyası da burada yaşamış topluluklar için aynı etkide bulunmuştur. Bir toplumun kimlik ve kişiliği çok uzun bir tarihsel sürecin eseridir. Bunun içindir ki kimlik ve kişilik hızlı ve az bir zaman dilimi içinde en azından temel karakterini terk etmez. Görünüşte kimi özelliklerin terk edildiği ya da değiştiği gibi görünse de bilincin derinliklerinde kök kültür her zaman varlığını bir biçimde korur. Coğrafya terk edilmedikçe de bu özellikler hep var olur. İmkan ve ortam bulduğunda da kendisini günün şartlarında yeniden soy damarları üzerinden yeşertir. Özgürlük mücadelesi içinde Kürt kadının yaşadığı özgürleşme düzeyi bunun en güzel ispatıdır.

Kapitalist çağdaki insan kişiliğine toplumsal anlamda kişilik denilmeyeceğini, kapitalist modernite kişiliğinin, kişiliksizlik olduğu bir çok bilim insanının da ortak görüşüdür. Kapitalist çağın insana dayattığı şey toplumsal olan kişiliğe karşı savaş halidir. Bu nedenle bu dönemin insanına bakılarak insan ve toplumsal gerçekliğini anlamak mümkün olmazsa da çok zordur. Modern kılıklı kişilik ile tarihsel toplum kişiliği ve kültürü anlaşılamaz. Anlaşılsa da ancak zahiri bazı özellikler tanımlanabilir.

Kültür de demek olan kişilik, toplumsal değişim-dönüşümün doğal ritmiyle kök kültürü üzerinde değişirse zenginleşebilmektedir. Böyle bir ortamda kimlik ve kişilik yeni özellikler kazanabilmektedir. Öz itibarıyla her toplum ve bireyi için geçerli olan bu kural işlediğinde etnik ve inanç kimliği daha derinlikli ve anlamlı bir değişime uğrayarak yeni zenginliklere yol açmaktadır.

Bir toplumun ve bireyin kimlik ve kişiliği etnik ve inançsal olmak üzere iki tarihsel kültür özeliğinin eseri olarak şekillenmektedir. İdeolojiler de öz olarak bu iki kültürü içinde bulunulan zaman ve mekana göre eğiterek biçimlendirmeye çalışırlar. Hem egemen hem ezilen olmak da bir kimlik ve kişiliktir. Ancak bu iki kimliğin tüm toplumu sarması, belirlemesi yani bir toplumu ya da bireyi etnik ve inanç kimliğinden tamamıyla kopartıp ayrı bir kültür ve kişiliğe bürümesi mümkün olmamıştır. Bu kültür ve kişilik ancak saraylardaki efendilere ve bendeleri olan çok az sayıdaki insana biçim verebilmiş, nevi şahsına münhasır tipler yaratabilmiştir. Amiyane deyimle bunlar toplumun marjinalleridir.

Egemenler soykırım yoluyla da bir topluma şekil vermeye çalışmıştır. Fiziki soykırımla öldürebildiklerini öldürmek, kalanları ise amaçlanan hedef doğrultusunda yeniden şekillendirmek tarihte sıkça denenmiş bir yöntem olmuştur. Toplumsal kimlik ve kişilik söz konusu olduğunda asıl belirleyici soykırım tipi, kültürel soykırım olanıdır. Kültürel soykırım birilerinin başka bir topluluğu fiziki olarak öldürmeden istediği biçime sokması, şekil vermesi saldırısıdır. Ruhunu, duygusunu ve düşüncesini kendine bağlayacak temelde değiştirmesidir. Bunun için soykırımlar içinde en tehlikelisi, en tahripkar olanı kültürel soykırımdır. Kürt halkı bu soykırım saldırısının derin acılarını yaşamakta, tahribatlarının yol açtığı sorunlar altında adeta takatsiz bırakılmak istenmektedir.

Dersim’de Kültürel Soykırım Devam Ettiriliyor

Dersîmdeki kültürel soykırım yöntemi, askeri operasyonlarla kuşatılıp öldürülen, kalanları korku içinde tutup, tehcir politikaları ile göçerten, kimlik ve kişiliklerinin oluştuğu mekandan kopartılan, yaratılmış korkuyu her zaman hissettiren politikalarla baskı altında tutup hayatlarında zaman mefhumu durdurulmuş bir halkı Türkleştirmek hedef ve amacı ile yürütülmüş ve yürütülmektedir.

Dersîm de 38’de önce fiziki sonra kültürel olarak soykırım yürütülmüştür. Türk sömürgeciliği Dersîm ’deki fiziki soykırımı, kültürel soykırımla hedefine ulaşmak için yapmıştır. Bunun için Dersîm ‘de her iki katliam biçimi de büyük tahribatlara yol açmıştır. Dersîmdeki kültürel soykırım yöntemi, askeri operasyonlarla kuşatılıp öldürülen, kalanları korku içinde tutup, tehcir politikaları ile göçerten, kimlik ve kişiliklerinin oluştuğu mekandan kopartılan, yaratılmış korkuyu her zaman hissettiren politikalarla baskı altında tutup hayatlarında zaman mefhumu durdurulmuş bir halkı Türkleştirmek hedef ve amacı ile yürütülmüş ve yürütülmektedir. Dikkat edilirse bugün bile zaman zaman CHP ve MHP’li parlamenterler fırsat ve ortamını bulduklarında bu uygulamaları ‘atalarınıza yaptığımızı yine yaparız, atalarınıza sorun’ hatırlatmalarında bulunarak gündeme getirebiliyorlar. Üzerinden 82 yıl geçmiş bir soykırım saldırganlığının bugün de hatırlatılıyor olması soykırımcılar açısından bu işin ne kadar bilinçli ve planlı yapıldığını göstermektedir. Bu söylem Dersîm’i bitirmek istedikleri yöntemin hangisi olduğunun da itirafıdır. Sonuç olarak kimlik ve kişilik anlamında soykırımdan sonra yaşananlar iki Dersîm geçeğine yol açmıştır demek mümkündür; biri Hurrilerden 38’e kadar olan Dersîm ikincisi soykırım sonrası Dersîm ki buna Tunceli demek daha açıklayıcı olacaktır.

Şiddeti, acısı ve tahribi fiziki saldırganlıktan daha büyük olan kültürel soykırım yoluyla bir topluluğu kimlik ve kişilik olarak değişime zorlamak, tarifi kolay olmayan bir durumdur. Çünkü böylesi bir saldırganlık anormal sonuçlara yol açmaktadır. Bu temeldeki değiştirme, bir değişim değildir; Bir kimliği ve kişiliği başkalaştırıp aslıdan ve özünden kopartıp yok etmektir. Soykırımcılar kültürel soykırımla yaptıklarını topluma kabullendirmek için över. İlericilik olarak gösterir. Bu cendereye alınmış insan çaresizliğinden bunu sessizce karşılasa da içi hep başka bir dünya olarak var olur. Zoraki yapılan böyle bir değiştirme toplumda ve bireyinde sorunlara ve krizlere yol açar. Özelde Dersîm ‘de genelde Kürdistan’da son iki yüz yıldır yaşanan tam olarak budur. Aslında tüm halklar ve inançlar böyle bir saldırı ile her zaman yüz yüze kalmıştır. Ancak Kürtlerin başına gelen kimlik ve kişiliğini başka bir kimlik ve kişiliğe dönüştürme saldırganlığı olduğu için önderliğin deyimiyle ‘biriciktir’.

Tüm bu genel izahatlardan sonra Dersîm için söylenebilecek şey, buradaki halkımızın maruz kaldığı fiziki katliam ve akabinde adeta milim milim ayarlamış kültürel soykırım saldırıları nedeniyle Kürdistan içinde ‘biricik’liğinin olduğudur. Kuşkusuz Kürtler Halepçe’de de başka yerlerde de katliama maruz kaldılar. Ancak Halepçe’de fiziki katliamdan sonra kültürel soykırım saldırıları çok planlı ve hedefli sürdürülmemiştir. Dersîm soykırımıyla amaçlanan Dersîm’i inanç ve etnik kimliğinden kopartıp Sünni İslam ve Türk yapmaktır. Olmuyorlarsa da Dersîm topraklarından çıkarıp uzaklaştırmaktır. Bu politika yürürlükte olduğu için halen bile planlı bir Tehcir uygulanmaktadır.

Dersîm Soykırımının Asıl Amacı Dersîm’i Türkleştirmektir.

Bu cümleyi öylesine söyleyip geçmemek gerekir. yukarıda bir kaç genel bilgi ile Dersîm tarihi ve kültürü hakkında bir hatırlatma yapmaya çalıştık. Bu kadar eski, çok güçlü kabile ve aşiret kültürüne sahip, öz savunma bilinci yüksek, hem etnik hem de inanç kimliği ile Kürdistan’da farklı olmayı başarmış bir topluluğun 1920’lerden sonra ne olduğu tam beli olmadığı bir düzeyde iken kendisine ‘Türk’ adı verilmiş bir kimliğin içinde eritilmek istenmesi sıradan bir olay olarak ele alınamaz. Sıradan derken de katliamlar gerçeği içinde sıradan demek istiyoruz. bizlerin özellikle son zamanlarda

Böyle bir vahşete maruz kalmış bir halkın duygu ve düşüncesi nasıl olur? Ne hisseder? Nasıl düşünür? Kendisini nasıl dile getirir? Bu vahşeti yaşamış bir insan için geçmiş, anılar, tarih, vb… olguların anlamı nedir? Bu toplum çocuklarına geçmişi, katledilmiş büyüklerini hangi cümlelerle, duygu ve düşüncelerle anlattır? Daha da sıralayabileceğimiz bu sorular üzerinde düşünmeden Dersîm’i anlamak ve tanımak güçtür.

Binlerce yıl direnmiş, yüksek olasılıkla Asurlar gibi büyük bir imparatorluğa bile diz çökmemiş, İslam gibi büyük bir ideoloji ve Arap kabileleri gibi savaşkan bir güce boyun eğmemiş, üç kıtada toprak işgal etmiş Osmanlıları bile kabul etmemiş bir kültürün iki yıl gibi kısa bir zaman aralığında kırımdan geçirilip katledilmesi, tecavüzlere uğraması, mallarına el konulması, yerleşkelerinin yakılması, star kabul ettikleri dağlarından ve vadilerinden alınıp yaban ellere göçertilmesi, öz savunmasını Alevilik gibi bir kültürle inançsallaştıracak kadar geliştirmiş bir halkı savunmasız bırakılması, demokratik toplum sisteminin en son formu kabul ettiğimiz aşiret yapısının dağıtılması soykırımdan da öte bir şeydir. Böyle bir vahşete maruz kalmış bir halkın duygu ve düşüncesi nasıl olur? Ne hisseder? Nasıl düşünür? Kendisini nasıl dile getirir? Bu vahşeti yaşamış bir insan için geçmiş, anılar, tarih, vb… olguların anlamı nedir? Bu toplum çocuklarına geçmişi, katledilmiş büyüklerini hangi cümlelerle, duygu ve düşüncelerle anlattır? Daha da sıralayabileceğimiz bu sorular üzerinde düşünmeden Dersîm’i anlamak ve tanımak güçtür.

Dersîm soykırımı Dersîm insanında geçmişini unutturmayı hedeflemiştir. Dersîm için geçmiş 38’de başlar. O da her türlü vahşettir. Böyle bir toplum ve birey bir süre intikam için yaşar. Düşmandan intikam almak için fırsat kollar. Fırsatını bulduğunda bireysel de olsa intikam almaya girişir. Fırsatını bulmadığında da ya delirir ya da içine kapanarak ağlar ve ağlamaklı yaşar. Dersîm insanın yüzüne dikkatlice bakıldığında yüzlerinde ağlamaklı bir ruh halinin olduğu görülecektir. Dersîm insanının içinde kapanmamış bir yara duruyor. Bu yara dışa öfke, tepkisellik, güvensizlik, kimseyi rahat kabullenmeme biçiminde yansıyor. Ya da kendinden kaçışa yol açıyor. Dikkat edilirse Dersîmliler Türkiye’de hangi şehirde iseler oranın yerlileri gibi, Avrupa’dakiler adeta Avrupalı gibi yaşayabiliyor. Bu kendi gerçeğinden kaçışın nedenleri arasında çözülmemiş soykırım yaralarının belirleyici etkisi olduğunu bilmek gerekir.

Soykırım Hafızası Yok edilmek İstenmektedir

Dersîm Soykırımını yaşamış ya da yaşayanlardan duyarak büyüyen nesiller kendileriyle yüzleşmedikçe bu kaçış hep olacaktır. Yüzleşmek yaşananları bilmek, tanımak ve anlam vermekle olur. Anlam verdikten sonra da intikam için kökleri üzerinde demokratik toplum inşasını gerçekleştirmek gerekir.

Fiziki soykırımdan sonra devreye konulmuş kültürel soykırımla tümüyle yok edilmiş düşman safına geçmiş, katiline aşık bir kesim yaratılmış da olsa toplumun kahir ekseriyetinin tarihsel gerçeğinden kaçanlardan oluştuğunu bilmek gerekir. Kendisine de başkasına da tepkili olan bu kesim geçmişi unutmak istemektedir. Bu insanlar için etnik ve inanç kimliğinin anlamı silikleşmiş olup kendisini farklılaştıracak kadar değildir. Fakat geçmişin güçlü kültür kodlarının etkisiyle de kendisini Dersîmli tanıtmaktan da geri durmamaktadır. Hemen her yerde Dersîmlilerin yan yana gelme eğilimi içinde olmaları, bir biriyle ilişkilenmeye açık olmaları bunun bir sonucudur. Demek ki Dersîm gerçekliğinde Alevi, Kürt ve demokratik inşaya taban olan bu kesime alışıla gelmiş kalıplarla değil soykırımdan geçirilmiş çok derin sorunları olan bir toplum olarak bakmak daha doğru ve sonuç alıcı olacaktır.

Hepimiz Dersîm katliamı diyoruz. Halk da 38’i böyle tanımlamaktadır. Ancak katliamdan sonra sistemli bir tarzda devreye konulmuş kültürel soykırımın nasıl bir saldırı olduğu, hangi yol ve yöntemlerle sürdürüldüğü, vardığı düzeyi üzerinde düşünmeden halkla ilişkileniyoruz. Çoğumuz toplumun üstüne giydiği örtüye bakarak yargıda bulunuyor kararlar verebiliyoruz. Dersîm için kültürel soykırım demek olan duruşlarla değişim ve dönüşüm yapacağımızı sanıyoruz. Bunun bir diğer anlamı soykırımı durdurmakla görevli öncülüğün alana daha başından itibaren büyük zaaflarla adım atması demektir. Dersîm ‘de kapitalizmin etkilerinin çok olduğu söylenir. Dersim gerçeği ile ilgili olanlar olarak modernitenin etkilerini tümüyle aşamadığımız için bunun bir soykırım olduğunu yeterince anlatamıyoruz. Unutmayalım ki Kapitalist modernitenin Kemalist biçimi Kürdistan’ın diğer alanlarında çok daha fazla Dersîm ‘de soykırım demektir.

Kendimizle Yüzleşerek Öze Dönüşü Başlatmalıyız

Yaşamımızda devrimcilik zayıf olduğu için halkın derinden yaşadığı modernite tepkisini ve öfkesini harekete geçiremiyoruz. Düşünmek yerine kolaycılığa kaçıp, mevcut görüntüyü toplumsal gerçeklik olarak ele alıyoruz. Dersîm çalışmalarında zorluklar çıktığında da toptancı bir yaklaşımla ‘Kemalistler, asimile olmuşlar, Kürtlüklerini bilmiyorlar’ diyerek işin içinden çıkıyoruz. Ancak Dersîm sadece bu özelliklerle anılacak bir yer değildir. Çükü Dersîm aynı zamanda Mazlum, Berirtan ve Sara’dır. Zaten mücadeleye katılmış Dersîmlilerin duruşlarına baktığımızda da iki ayrı kişiliğin olduğu çok rahatlıkla görülecektir; Dersîmliliği özgürleşmeyle ile buluşturan öncüler ve sonuna kadar dürüst fedakar kişilikler, ikincisi asimile olmuş ulusal ve devrimci kimliğe karşı olan Tuncelililer. Demek ki Dersîm’i Dersîm yapan kadim tarih ve kültür tümüyle yok edilememiştir. Edilemez. Soykırım saldırıları altında güçten düşmüş, dağıtılmış, daraltılmış da olsa Mazlum, Beritan ve Sara kişilikleri gibi ortam bulduğunda kahraman ve öncülük yapabilecek potansiyel oldukça güçlü durmaktadır. Bunun da anlamı toplumsal alanda halka doğru yaklaşılması, kavratıcı ve eğitici olunması halinde öncü, boyun eğmez, dik duran hem etnik hem inanç kültürü üzerinde kültürünü ve kişiliğini geliştirip büyüyeceği, demokratik toplum örgütlemesini tarihine yakışır temelde geliştirebileceğidir.

Dersîm ‘de sonuç almak, her şeyden önce 38 sonrasını en ince ayrıntısına kadar analiz etmeyi, tanımayı, anlamayı ve hissetmeyi gerektirir. Şimdiye kadar Dersîm’de demokratik ulus çizgisinde istenilen sonuçlar almamissa bunun başlıca nedeni Dersîm özgünlüğünü yeterince dikkate almamış olmamaktir. Dersîm çalışmalarına daha çok da toplumun katliamdan sonra örtünmek zorunda bırakıldığı biçimle, dil ve yöntemle gidilmesindendir. Ancak unutmayalım ki halkın büründüğü bu örtü, yüreğinin derinliklerinde derman edilmemiş bir yaranın üstünü örtmek içindir.

Dersim Anadır, Ana Kutsaldır

“Dersîm Anadır. Dersîm Ananın yaraları da var. Kapamalı ve iyileşmelidir”. Ancak son dönemlerdeki yaklaşımlarla adeta katliamı unutturmak isteniyor. Oysaki Dersîm toplumundaki bu yaraya dokunmadan yol almak çok zordur. Eğer yaklaşım ve anlayışımız da unutturmak gibi bir tarz olursa topluma güven veremeyiz. Daha iyi anlaşılması için Dersîm’deki kişiliğin, ruhsal durumunun kimi yönlerden (unutmak, hatırlamak istememe, kaçış, farklı bir kimliğe bürünme eğilimi gibi) Başur halkına, kimi yönlerden de (kimseyi kabul etmeme, kendisinden olanları daha kolay kabul etme, kendisini merkez görme, kadınlarındaki dirayet, inanç kimliğini ulusal kimliğinin yerine geçirme vb…) Ezdîlere benzediğini söyleyebiliriz. Örneğin Halepçe katliam gerçeği orta yerde duruyorken ve halen kimyasalların etkisinden ötürü çocuklar sakat doğuyorken başta Süleymaniye olmak üzere Başurdaki Kürtlerin içine çekildiği yaşama bakmak da öğretici olacaktır. İşte Dersîm bizzat kendilerini katledenlerce böyle bir gerçekliğin içine çekilmek istendi ve bugün çekilmek için çok sistematik çalışılıyor. Tabi ki Dersîm buna karşı da büyük bir direniş içinde olmuştur. Olmaktadır. Sosyal şoven güçlerin Dersîm’e ağırlık vermeleri, zazacılık, Alevicilik, anti- Kürtlük, Deylemlilik, Horasanlılık gibi bir çok teorinin geliştirilmesinin nedeni kültürel direniş olduğu içindir. Kılıçdaroğlu ve Kamer Genç gibileri de Dersîm’de çok derin bir toplumsal ve kültürel direniş olduğu için öne sürülmektedir.

Sosyal şoven güçlerin Dersîm’e ağırlık vermeleri, zazacılık, Alevicilik, anti-Kürtlük, Deylemlilik, Horasanlılık gibi bir çok teorinin geliştirilmesinin nedeni kültürel direniş olduğu içindir. Kılıçdaroğlu ve Kamer Genç gibileri de Dersîm’de çok derin bir toplumsal ve kültürel direniş olduğu için öne sürülmektedir.

Dersîm kırılmış ama tümüyle düşürülmemiştir. Düşmemiş ama kendisini yeniden inşa ettirecek duygu ve düşünceleri çok fazla zayıflatılmıştır. Bu kendisiyle birlikte oldukça özgün diyebileceğimiz bir toplumsal duruma yol açmıştır. Dersîm’in 38’sonrasını iyi incelemek derken bu özgün toplumsal ve kültürel durumu tanımaya dikkat çekmek istiyoruz. Katliam sürecinin 1980 darbesinden sonra ki dönemini de ayrı ele almak gereklidir. Özgürlük Hareketi ve mücadelsiyle birlikte düşmanın Dersîm’e özel çalıştığı, Kürdistan’ın diğer bölgelerinden daha fazla incelikli politikalar uyguladığı biliniyor. Çünkü Dersîm TC katliamcılığının suç üstü yapılacağı başlıca yerdir. Dersîm’in tümüyle kazanılması demek, cumhuriyet

Türkiye’sinin Kürt soykırımcılığının tümüyle açığa çıkarılması demektir. Dersîm’de ulusal kimliğin çok sistemli ve şiddetli bir saldırı altında tutulmasının asıl nedeni budur.

Çünkü Dersîm TC katliamcılığının suç üstü yapılacağı başlıca yerdir. Dersîm’in tümüyle kazanılması demek, cumhuriyet Türkiye’sinin Kürt soykırımcılığının tümüyle açığa çıkarılması demektir. Dersîm’de ulusal kimliğin çok sistemli ve şiddetli bir saldırı altında tutulmasının asıl nedeni budur.

Soykırım; Kültür Gibi Inancı da, Başkalıştırak Yok Ediyor.

AKP iktidarı döneminde ulusal kimliği yanın da inanç kimliği de saldırı altına alınmıştır. Tunceli üniversitesi bu saldırı ile görevlendirilmiştir. İşbirlikçi kimi şahıslar eliyle Dersîm Aleviliğini tanımlamaya dönük yoğun bir çalışma sürdürülmektedir. Dersîm’de Reya Heq- Alevi kimliği bir yere kadar etnik kimliğin yerine geçtiği için Alevilik üzerinden ulusal kimliğin kalan değerlerine saldırılmaktadır. Dersîm’de Reya Heq-Aleviliğe saldırı Kürt ulusal kimliğine saldırıdır. Dolayısıyla Dersîm toplumunun özelliklerini tanımak için Reya Heq inancını da iyi bilinmek gerekir. Çünkü nasıl ki Yahudilik İbranileri, İslam Arap kabilelerini millet-kavim yaparak kültür ve kişilik kazandırmışsa, Reya Heq-Alevi inancı da Dersîm kişiliğini ve toplumunu şekillendirmiştir.

Pirlik ve Mürşitlik bu toprakların insanındaki bilgi ve hikmetin gücünü göstermektedir. Çok güçlü ve kadim toplumsal kültüre sahip olduklarını açıklar. Din ve inanç kültürü geliştirmek, toplumdaki en karmaşık sorunlara bu yolla çözüm üretmek halen de insan eyleminin en zor olanıdır. Günümüz Dersîm’inde onca imkana rağmen bir belediye eşbaşkanlığı bile doğru dürüst yapılamadığını düşünürsek, kadimden beri büyük saldırı ve zor coğrafik koşullar altında bir toplumu inandırmanın, inançla bir arada tutmanın her türlü sorunlarına çözüm üretmenin ve bunu da binlerce yıl sürdürmenin ne anlama geldiği daha daha iyi anlaşılır. Bunun için Dersîm’de sürekli kadim geçmiş hatırlatılmalıdır. Binlerce yıl aralıksız farklı yaşamış olmanın büyük sırrı hep dilendirilmelidir. Bunun sahip olunan kültürün gücünün eseri olduğu anlatılmalıdır. Tüm bu farklılığın aynı zamanda ‘bilgili, aydın, ilerici, Dersîmli vb…’ kavramlarla anlatılmaya çalışılan şeyin nasıl olması gerektiğine ölçü olduğu kavratılmalıdır.

Ocak Sistemi Yaşatılmalıdır, Doğa Eksenli Ziyaretler Korunmalıdır

Ocak sistemi buradaki topluluğun demokratik komünal toplum sistemi geliştirdiğinin ifadesidir. İnanç ve etrafında oluşturulmuş ritüeller, ritüelleri sürdürme tarzı özü itibarıyla toplumsal örgütlenme ve yönetme işidir. Bu yönetim biçimi demokratik olduğu için günümüzde de temelleri üzerinden çok şey inşa edilebilir. Reya Heq-Alevi inancını demokratik toplumun yaşam ve yönetiliş sistemi şeklinde okumak en doğrusudur. Devlet dışı toplumun bilimsel sosyalizmden önce bu topraklarda sistem kazanmış en etkili kültüründen biri şeklinde bakmak da yanlış olmayacaktır. Ocak sistemi çok güçlü aşiret ve aşiret konfederalizmine de işarettir. Birden çok aşiretin baskı ve saldırılar altında öz savunmasını yaparak varlıklarını sürdürmenin nasıl başarıldığını da Dersîme bakarak görmek mümkündür.

Jiyar (Ziyaret) inancı ve kültürü her şeyden önce toprağa dayalı yurtseverlik bilincinin eseridir. Bu kadar çok Jiyar’ın olması toprağa, topraktan alınan ürünlere verilmiş anlam düzeyini gösterir. Tüm inançlarda bir yerleri kutsamak vardır. Çünkü inançlar kutsal mekânız olmaz. Çok sayıdaki Jiyar aynı zamanda kültürel çeşitliliği de ifade eder. Bu özellik, aşiretlerin kendi içinde farklı kimlik ve kişilik özelliklerini yaşamasını da anlatır.

Dersîm Alevi Kürtler için merkez alandır. Bu bile kendi başına bir çok şeyi anlatmaya yeterlidir. Tarihinde hiç yenilmediği hep söylenir. Hiç yenilmemiş bir merkezin Türk soykırım rejimince kırımdan geçirilmesinin sonuçları ruhsal ve psikolojik olarak çok derin olmuştur. Bu çerçevede sonuç olarak söylenilebilecek şey; bu yaraları iyilştirmek icin Dersimde soykırımı durdurmak ve sömürgeci ,soykırımcı faşist güçleri direnişle def etmek za

Bir Cevap Yazın